Bir Osmanlı Dâhisi ve Mucidi: Takiyüddin-i Rasıd

İlkokullarımızda Osmanlı tarihine dair en çok vurgulanan menfi konuların başında belki de Osmanlıların bilim ve teknoloji konularında ne kadar geri kaldığıdır. Bunun için de dönüp dolaşılıp “matbaanın ne kadar geç girdiği” hikâyesi araya sıkıştırılır.

Matbaanın geç gelip gelmediği konusu, ayrı bir tartışmanın konusu olarak bir kenarda dursun şimdilik. Ancak matbaanın beklenilen (?) tarihten çok sonra gelmiş olması Osmanlıların bilim ve teknolojide ne kadar geri kaldıklarının en çok göze çarpan göstergesidir. Daha doğru ifadeyle matbaa konusu bilim ve teknolojinin Osmanlıda öyle pek olmadığının en başta gelen delili olarak gösterilegelir.

Pek çok okulda veya ortamda halâ bu konu öne sürülerek Osmanlının geneli üzerine değerlendirmelerde bulunulur ve hiçbir kıstas gözetmeksizin Osmanlının ne kadar “geri” olduğu ifade edilir. Osmanlıların bilim ve teknoloji konusunda yapmış olduğu çalışmalara samimi ve ciddi bir gözle bakıldığında ortaya muazzam bir ilmî birikim çıkar. Osmanlıların yetiştirmiş olduğu bilim adamları ve onların yapmış olduğu orijinal çalışmalar ortaya konulduğunda ciddî bir manzara ile karşı karşıya kalırız. Osmanlı ilim adamlarının hayatları ve eserleri konusunda Osmanlılar zamanında çok sayıda eser yazılmıştır. Ancak bu eserler tüm bilim adamlarını genel olarak ele aldığından, ilmî değerlerini ve önemlerini ayrı ayrı tespit etmek gerekir. Her birinin çok sayıda ilmî orijinal çalışmaları olup Osmanlı ilminin zenginliğini ortaya koyma açısından son derece mühimdir. Bu kadar zengin bir bilim tarihi çok az devlette görülebilir. Özellikle Osmanlı ilim adamlarının çalışmalarının bugünkü dünyamızı çok yakından ilgilendirdiğini düşündüğümüzde bu konunun önemi daha da artar. Bu ilim adamlarından burada sadece bir tanesinin bilim tarihindeki yerini ifade etmek, geneli hakkında bir fikir vermesi açısından önemlidir.

İnceleyeceğimiz zat, on altıncı asırda yaşamış ve pek çok alanda ilmî çalışmalar yapmış olan dâhi ilim adamı Takiyüddin-i Rasıd’tır. Öncelikle onun hayatı hakkında kısaca bilgi verip önemli çalışmalarını zikredelim.

TAKİYÜDDİN RÂSID

Şam’da 14 Haziran 1526 tarihinde doğan Takiyüddin-i Rasıd’ın babası Mehmed Maruf Efendi Şam ve Kahire ilim çevrelerince çok iyi tanınan, Şam'da Sibaiye ve Takaviyye medreselerinde müderrislik yapan bir ilim adamıdır. Aile, aslen Türk olup Şam’a hicret etmiştir. Takiyüddin-i Rasıd, ilk tahsiline babasından dersler alarak başladı; Şam'daki âlimlerden klâsik İslami ilimleri tahsil etti. Kahire'ye gitti ve hadis, tefsir, fıkıh, matematik, tıp ve astronomi gibi ilimleri öğrenerek tahsilini tamamladı. Ardından tekrar Şam'a döndü ve buranın en büyük camisi olan Cami-i Ümeyye'de (Emeviye Camii) hadis dersleri okuttu. Bir süre burada kaldıktan sonra Nablus kadı naibliğine tayin edildi ve aynı zamanda civardaki medreselerde müderrislik yaptı. Buradaki görevini tamamladıktan sonra bir kez daha Kahire'ye gitti ve oradan da babasıyla birlikte ilk defa İstanbul'a geçti (1552).

İstanbul’da bir süre kalan Takiyüddin-i Rumeli Kazaskeri Molla Abdurrahman Efendi’den mülazım oldu ve daha sonra da Vezir Ali Paşa'ya hocalık yaptı. Kısa sürede İstanbul'un önde gelen âlimleriyle tanıştı; Çivizade, Ebussuud, Azmizade, Ali Kuşçu'nun oğlu Mehmed gibi dönemin önde gelen ulemasının ilim meclislerine devam etti. Bu esnada kendisine yapılan müderrislik teklifini kabul etmedi. Üç sene İstanbul'da kaldıktan sonra Mısır'a döndü. Kahire'de Şeyhuniye Medresesi ve Sargıtmışiyye Medresesi'nde müderris oldu. Aynı sene Mısır beylerbeyi Semiz Ali Paşa'yla yakınlık kurdu; Paşa'nın sadrazam olması üzerine, onun daveti ve isteğiyle kısa bir süre için ikinci defa İstanbul'a geldi, Edirnekapı'daki Bala Medresesi'ne kırk akça yevmiye ile müderris oldu. Bu esnada Sadrazam Semiz Ali Paşa’nın kütüphanesinden ve özellikle zengin saat koleksiyonundan istifade etti ve saatler üzerine yazacağı eserinin konuları hakkında çalışmalarda bulundu.

Ailesinin Kahire'de olması ve Ali Paşa'nın da Mısır valiliğine tayini üzerine Mısır'a döndü; burada çeşitli medreselerde müderrislik ve yüz elli akça yevmiye ile kadılık görevlerinde bulundu. Bir ara Mısır kadılığına tayin edilen Çivizade ve Nişancızade'nin naipliklerini üstlendi. Nişancızade'den sonra Mısır kadılığına tayin edilen Kazasker Abdülkerim Efendi'nin ve babası Kutbuddin'in teşvikiyle matematik ve astronomi sahasında çalışmaya başladı.

Ali Kuşçu'nun torunu olan Kutbuddin, dedesine ait çeşitli rasat aletleriyle, Gıyaseddin Cemşid ve Kadızade Rumî'nin astronomi kitaplarını temin ederek Takiyüddin'e verdi ve ona çalışmalarında yardım etti. Takiyüddin-i Rasıd, kendisini tamamen matematik ve astronomi çalışmalarına verdi; Kahire yakınlarındaki Tenis şehrinde kadı iken, yirmi beş metre derinliğinde bir kuyu kazdırarak kendisine özel rasathane yaptırdı ve sabit yıldızları gündüz gözlemeye çalıştı. Gözlem neticeleri hakkında eserler telif etti.

İstanbul'a 1570’te üçüncü ve son defa geldi; Sultan III. Murad'ın yakınlarından meşhur âlim Hoca Sadeddin Efendi'yle yakınlık kurdu ve himayesine girdi. Onun vasıtasıyla Sultan III. Murad, Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa ve dönemin ileri gelen âlimleriyle tanışma fırsatı buldu. Muhtemelen devlet kademelerinde görev aldı. Bu arada vefat eden Müneccimbaşı Mustafa bin Ali el-Muvakkit yerine müneccimbaşı tayin edildi (1571).

Astronomi ve matematik sahasında yaptığı bazı çalışmaları Hoca Sadeddin Efendi'ye takdim ederek onun dikkatini bu çalışmalara çekti. Çalışmalarının temel kaynaklarından birisi olan Uluğ Bey Zîci'nin astronomik hesaplara kâfi gelmediğini, birçok hatalarının bulunduğunu ifade etti. Zicin yeni gözlemlerle tashih edilmesi gerektiğini ve yeni astronomik gözlemlerin yapılması lazım geldiğini, bunun için de yeni bir rasathanenin kurulması gerektiğini Hoca Sadeddin Efendi'ye ifade etti. Bu düşüncesini bir arzuhalle Sokullu Mehmed Paşa ve Sultan III. Murad'a iletti. Padişah, masrafları tamamen devlet tarafından karşılanmak üzere Darü’r-rasadi’l-cedid adıyla yeni bir rasathanenin kurulması için izin verdi; Tophane sırtlarında rasathanenin inşası başladı (1575). Ancak Takiyüddin-i Rasıd, Galata Kulesi'nden gözlemlerine ve çalışmalarına devam etti. Rasathane binasının kısmen tamamlanmasından sonra gözlemlerini rasathane binasından sürdürdü (1577). Rasathane için bir taraftan klasik gözlem araçlarını temin ederken bir taraftan da iyi bir kütüphane kurmak üzere kitap toplamaya başladı. Bu arada bazı gözlem araçlarını da kendisi icat edip geliştirdi.

İlk olarak Uluğ Bey Zîci'nin tashihi çalışmalarına başladı. Sekizi râsıd (gözlemci), dördü kâtip ve diğer dördü de yardımcı olarak vazife yapan on altı kişilik bir astronom grubuyla çalışmalara başladı. Ancak çok geçmeden buradaki bilimsel çalışmalar kendilerinin dışında kalan bazı kısır siyasi çekişmelerin içine çekilerek kesintiye uğratıldı. Hoca Sadeddin Efendi'nin siyasi muhalifleri, onu yıpratmak maksadıyla rasathanenin uğursuz olduğu, nitekim İstanbul'daki veba salgınının rasathane yüzünden başladığı ve rasat yapılan her beldede afet olduğu dedikodusunu yayarak, padişah nezdinde etkili olmaya çalıştılar. Özellikle Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi tarafından yürütülen rasathane karşıtı çalışmalar amacına ulaştı ve rasathane padişahın onay vermesiyle 22 Ocak 1580'de Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa tarafından tamamen yıkıldı.

Bu durum karşısında son derece büyük hayal kırıklığına uğradığı tahmin edilen Takiyüddin-i Rasıd, rasathanenin yıkılmasının ardından üzgün bir şekilde evine kapandı, ömrünün son yıllarını sıkıntı ve üzüntü içinde geçirdi. Çalışmalarına ölünceye kadar burada devam etti. 18 Şubat 1585 tarihinde vefat eden Takiyüddin’in kabri Beşiktaş'ta Yahya Efendi Dergâhı haziresindedir.

Takiyüddin-i Râsıd ilmî zihniyet, orijinal katkı, yeni tespitler ve araştırma bakımından Osmanlı ilminin zirvesinde bir ilim adamıdır. Onun en büyük başarısı hiç şüphesiz İstanbul’da İslam medeniyetinin son büyük rasathanesini kurması ve burada gözlem faaliyetlerinde bulunmasıdır. Şam ve Semerkand rasathanelerinde yapılan çalışmaları çok iyi tetkik etmiş ve onların eksik bıraktığı yanları tamamlayarak bu iki astronomi ekolünü şahsında mezc etmiştir. Takiyüddin'in rasathanesindeki araçlarının mükemmelliği batıda ilk defa aynı dönemde Danimarka Hven Adası’nda gözlem yapan Tycho Brahe'nin (1546–1601) rasathanesinde görülebilmektedir. Rasathane bulunan aletlerin bir kısmı öteden beri klasik İslam rasathanelerinde kullanılan aletler, bir kısmı ise onun tarafından icad edilen ya da geliştirilen aletlerdir.

Takiyüddin'in rasathanesi, aynı yıllarda Danimarka kralı II. Frederic (1559-1585)'in desteğiyle Hven Adası’nda inşa edilen (1576), Batı’nın o dönemde en önemli astronomu sayılan Tycho Brahe'nin Uranienborg Rasathanesiyle karşılaştırılabilecek durumdaydı. Birbirlerine yakın dönemlerde gözlemlerine başlayan bu iki astronomun benzer kaynaklardan istifade etmeleri sebebiyle aletleri birbirine çok benzemekteydi. Her iki astronom da ilk defa olarak mekanik/otomatik saati astronomi gözlemlerinde kullandılar. Takiyüddin'in kullandığı saatin Brahe'ninkine nazaran daha dakik olması itibariyle yaptığı gözlemler daha netti. Her iki râsıdın Almagest’te geçen aletlerin her birini yapmış olmalarına rağmen aletlerin sayısı itibariyle Brahe'nin rasathanesi daha zengindi. Brahe de rasathanesini döneminin en mükemmel astronomi aletleriyle donatmış ve yaptığı son derece dakik gözlemlerle Kepler’in elips yörüngelerini tespit etmesi için gerekli hesapları yapmıştır. Güneş sistemiyle ilgili bir teorisi olmayan Brahe’nin en büyük katkısı, gözlemlerinden elde ettiği verileridir. Brahe'nin gözlemleri uzun süre devam etmiş ve gözlemlerinin neticelerini alarak yedi yüz yetmiş yedi yıldızın yerini tesbit etmiştir. Takiyüddin ise, yedi sene civarında gözlem yapabilmiş ve gözlem neticelerini istediği gibi alamamıştır.

Takiyüddin’in Astronomi alanındaki bazı katıkları şu şekilde sıralanabilir:

-Yeni gözlem araçları icat etti ve mükemmel astronomi gözlemleri yaptı.

-Hayatı boyunca yaptığı çalışmalarla Güneş parametreleri hesabında yeni bir yöntem uyguladı.

-Brahe gibi sabit yıldızların boylamlarının tespitinde Ay yerine Venüs gezegenini kullandı.

-Astronomik çalışmalarda ondalık kesirlerin kullanılmasını geliştirerek, trigonometriye ve astronomiye ilk defa tatbik etti. Ayrıca bunlara uygun sinüs ve tanjant tabloları ile zicler hazırlamıştır.

-Delos probleminin üç çözüm yolu üzerinde durdu.

-Sin 1° ve kiriş problemleri üzerinde çalıştı.

-Mekanik saatler üzerinde durup, dakika taksimatından söz etti ve saati gözlemlerinde bir astronomi aracı olarak kullandı.

-Ekliptik ve ekvator arasındaki 23˚ 27’ lik açıyı, 1 dakika 40 saniye farkla 23˚ 28’ 40” bularak ilk defa gerçeğe en yakın doğru dereceyi hesapladı.

Takiyüddin-i Rasıt astronomi alanındaki bu katkılarının yanı sıra diğer ilim alanlarında da çok önemli çalışmalar yaptı ve katkılarda bulundu. Nitekim 1551 yılında otomatik makineler konusunda yazdığı Turûku’s-seniyye fi'l-âlâti’l-Ruhâniyye'si Osmanlılarda bu konuda yazılan ilk ve tek eser olarak bilinmektedir.

Takiyüddin ayrıca tıp ve zooloji alanında birer, fizik-mekanik alanında üç, matematik sahasında beş, astronomi alanında ise yirmi eser telif etti. Bunlardan başka bir de cisimlerin özgül ağırlıkları ile Arşimed’in hidrostatik tecrübeleri konusunda da bir risale kaleme aldı. Eserlerinin pek çoğu bugün başta İstanbul’daki Süleymaniye Kütüphanesi olmak üzere İngiltere ve Kahire gibi muhtelif dünya kütüphanelerinde bulunmakta ancak pek çoğu henüz tam olarak incelenmemiştir.

Salim Aydüz


Konular