Fazilet Takvimi

BENZET; AMA ASLÂ BENZEME

Sabetay Sevi cemaati mensuplarından ve "Evet Ben Selanikliyim, Türkiye Sabetaycılığı" kitabının yazarı Ilgaz Zorlu, geçen sene, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Diyalog Platformu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de sayıları 100 bini bulan Sabetayclar'ın asıl hüviyetlerini gizlemelerinden yakındı. Zorlu, İzmirli bir haham olan ve bazıları tarafından mesih olarak kabul edilen Sabetay Sevi'nin adıyla anılan Sabetaycılığı şöyle tavsif etti: "Sabetaycılar bence Türkiye'nin gizli Yahudi cemaatidir. Kendilerine sorarsanız, Türk ve kabul edilebilir ölçüde Müslüman bir cemattir. İsrâil'de Sabetaycılık, Yahudilik içinde kabul edilmiyor."

MUŞTAK BABA VE ANKARA'NIN BAŞŞEHİR OLUŞU

Ankara'nın başşehir oluşunu ve o günü, zamanın Ankara Vâlisi Yahya Gâlip Bey, neşrettiği hâtıralarında şöyle naklediyor:

"23 Nisan 1920'de üç yüze yakın mebusun iştirakiyle Hacı Bayram Velî'nin câmiinde dinî bir toplantı yapılmıştı. Hatimler indiriliyor, Buhârî-i şerifler okunuyor, zafer için duâlar ediliyordu. Toplantı sona erince câminin ihtiyar kayyimi Hacı Bayram'a ait işlemeli bayrağı eline aldı. Bütün mebûslar hep bir ağızdan tekbir getirerek merâsimle câmiden çıktılar.

BÜTÜN İLİMLER KUR'AN'DA MEVCUTTUR

İbnİ- Abbas (r.anhümâ), "Bütün ilimler, Kur'ân-ı Kerim'de mevcuttur; lâkin, insanların anlayışları onu idrâkten âcizdir. (Hüseyin Avni, İ'câzı Kur'ân, 28) buyurmuşlardır.

Binâenaleyh bütün ilmî hakikatler, fennî incelikler, kevnî hal ve vaziyetler Kur'ân'da mevcuttur. Yine bunu gibi, daha pek çok ehline mahsus esrâr-ı sübhâniye'yi de sînesinde barındıran Kurân-ı Kerim, insanları hakka, doğruya ve sırât-ı müstakime dâvet etmiş ve hidâyet rehberi olmuştur.

Hz. Ali (r.a.), "Eğer istersem, Ümmü'l-Kur'ân (Kur'ân'ın anası)olan Fâtiha sûresinden yetmiş deve yükü olacak tefsir ve esrâr istinbat ederim. Çünkü bir âyetin yetmişbin te'vili vardır" buyurmuşlardır.(A.e.g)

Ebû Bekir bir el-Arabî (rh.), "Kânûnu't-Te'vîl" isimli eserinde; Kur'ân ilimlerinin, Kur'ân'ın kelime adedine eşit olduğunu ifade etmektedir. Bu rakam ise, 77 bin 450'ye bâliğ olmaktadır. (Süyûtî, el-Itkân, 4/32)

MALZEMEDEN ÇALANIN CEZASI

• Mimarbaşım olan Sinan'a emirdir: Rumeli'den ve diğer yerlerden gelen marangozluktan ve binâ ilminden habersiz, ehil olmayan kişiler ellerine arşın alıp mîmârlık etmekte ve yaptıkları evler tutuşmaktadır. Şimdi sana buyurdum ki, emrim eline ulaştığı zaman bu konuda dikkatli olup bina inşaatı ve dül gerlikten habersiz kişilerin ellerine arşın alıp mimarlık etmelerini yasaklayacak ve senin iznin olmadan bu işe kalkışmalarının önüne geçeceksin. (29
Haziran 1572, Sultan ll. Selim)

ÇAKA BEY

Çaka Bey, 1071'de Sultan Alparslan'ın Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'nun fethiyle vazifelendirdiği beylerden biridir. 1078 yılında Bizans'a esir düşmüş daha sonra kurtulmuştur. Kırk adet gemi inşa ettirerek ilk Türk açık deniz donanmasını kurmuş, İzmir ve havâlisine hakim olmuştur.

Bizans'ın zayıflamasından da yararlanarak Urla ve Foça ile Rodos, Sisam, Sakız ve Midilli adalarını zapt etmiştir. Adaları kurtarmaya gelen Bizans donanmasını da mağlup etmiştir. Bu, Çaka Bey'in ilk deniz savaşı galibiyetidir.

1095 yılında ölümünden sonra kuvvetleri dağılmış ve beyliği ortadan kalkmış olan Çaka Bey İzmir ve civarına ilk Türk yerleşmesini sağlamış, buraların fethine zemin hazırlamıştır.

Fazilet Takvimi

MEŞHUR CERRAHLARDAN ZEHRÂVÎ

Endülüs'te doğup, tahsilini yine Endülüs'te yapan Zehrâvî, Emevî halifelerinden Üçüncü Abdurrrahman ve İkinci Hakem'in hususî tabipliklerine kadar yükselmiştir.

Tıbbın bütün dallarında bilhassa Cerrahlık dalında meşhur olmuştur. Onun "et-Tasrîf li men Aceze ani't-Telîf" isimli Arapça tıp ansiklopedisinin otuzuncu bölümü cerrahlıkla ilgili olup, burada bizzat kendisinin îcâdı 200 civarında cerrah âletlerinin resimlerini çizmiştir. Bu eser, Zehrâvî'den sonra gelen tabiplere, bilhassa cerrahlara yegâne kaynak olmuştur.

Zehrâvî'nin gerçekleştirdiği ameliyatlardan bâzıları şunlardır:

- Mesâne taşları ameliyatı,

- Mesâne taşlarının ameliyatsız parçalanıp düşürülmesi,

- Ameliyattan önce, kesilecek bölgenin işaretlenmesi, temizlenmesi, kesme şekilleri, parça alma işlemleri;

- Damar genişlemelerinin cerrâhî tedâvîsi. Büyük damarları birbirine bağlama ameliyatı,

- Kol ve bacak kangrenlerinde dirsek mafsalı veyâ bacak mafsalı üzerinden kesilmesi ameliyatı,

MİSAK-I MİLLÎ HUDUTLARI

"Mîsâk-ı Millî" nedir? Mîsâk-ı Millî; millî and, millî yemin demektir...

Erzurum ye Sivas kongreleri'nde alınmış olan kararların, son Osmanlı Mebûsân Meclisi tarafından kabul edilerek, dünya efkâr-ı umûmuna ilan edilen maddelerinden meydana gelen bir "hayat-hürriyet ve istiklâl" yeminidir.

Asıl adı: "Ahd-i Millî Be-yannâmesi"dir. Osmanlı Devleti'ni paramparça etmek isteyen Batılı düşmanlarımız, çeşitli din, dil, kültür ve ırklardan bir bütünlük içindeki Osmanlı'yı "millî devletler" kurdurarak bölmek, zayıflatmak ve çökertmek istiyorlardı. Bugün de aynı senaryo içindeler.

Osmanlı Alimlerinden Molla Hüsrev

Asıl ismi Muhammed bin Ferâmuz bin Ali Hüsrev'dir. Türkmen olup Sivas ve Tokat arasındaki Kırgın köyünde dünyaya gelmiştir. Fazilet ve olgunluğu ile temâyüz etti. Tahsilini tamamladıktan sonra Sultan İkinci Murad kendisine Edirne'de Şahmelik Medresesini verdi. İkinci Murad'ın uzlete çekilmesi üzerine İkinci Mehmed Han, Molla Hüsrev'i yine vazifesinde bıraktı. Varna Savaşı'ndan önce İkinci Mehmed saltanatı babasına bırakarak Manisa'ya döndüğü zaman, Molla Hüsrev maiyetinde idi.
Hızır Bey'in vefâtından sonra, Molla Hüsrev, İstanbul kadılığına tayin edildi. Fâtih Sultan Mehmed, ondan bahsettiği zaman, "Zamanın Ebû Hanifesidir" derdi.
Konağında, pek çok kölesi varken bunların hiçbirini kendi hizmetinde kullanmaz, odasını dahi kendi süpürürdü. Müderrislik, kadılık ve şeyhülislâmlık gibi yüksek vazifelerde bulunan Molla Hüsrev M.1480 yılında vefât etmiştir. Bursa'da kendi medresesinin avlusuna defnedilmiştir.

HELİKOPTERİ İLK BULAN KİMDİR?

Helikopter Rus bilim adamı İgor Skorsky tarafından geliştirilmiştir. Skorsky, helikopterle ilgili çalışmalarına 1909 yılında başlamış ve ilk helikopter 1913 yılında ortaya çıkmıştır.

TARİHİMİZDE VE GÜNÜMÜZDE HAÇLI SEFERLERİ

Osmanlı dönemine kadar pek çok Haçlı Seferi yapılmıştır. Osmanlı döneminde ise 3, bazı tarihçilere göre 5 Haçlı seferi olmuştur.

Hıristiyan Batı Dünyası'nın Haçlı zihniyeti değişmediği için, günümüzde de Haçlı Seferleri değişik tarzlarda ve farklı alanlarda olanca şiddet ve dehşetiyle devam etmektedir.

Geçen sene Hıristiyan dünyası Haçlı Seferleri'nin 900'üncü yılını mânâlı bir şekilde kutladı. Maalesef sözde Türk aydınlarının çoğu, "Haçlı Seferleri"ni durduğunu ve Batı'nın zihniyetinin iyi niyete dönüştüğünü zannederek büyük bir gaflet içindedirler.

Haçlı Seferleri durmamış ve Hıristiyan Batı'nın Haçlı zihniyeti asla sona ermemiştir. Ve Haçlı Seferleri şu anda kültürel ve psikolojik savaş başta olmak üzere soğuk savaş usûlleriyle devam etmektedir.

Nitekim bir âyet-i kerîmede,"Ehl-i kitaptan bir kısım istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler..." (S.Âl-i İmrân, 69) buyurarak Mevlâmız bizleri ikaz etmektedir...

KİTAP VE İLİM ADAMLARINI YOK ETME MERÂKI

Milat'tan önce 259-210 yılları arasında Çin imparatorluğu yapmış olan Shi Huang Ti'nin, tam bir megaloman olduğunu... Mâziye ait bilgi ve belgeleri yok ederse, târihi kendisiyle başlatabileceği zehâbına kapıldığını... Onun için, birer cilt ayırdıktan sonra bütün kitapları yaktırdığını...

Bıraktığı her eseri de, ölümünden sonra yakılması şartıyla, kendi kütüphânesinde kilit altına aldığını... Öldükten sonra ise, kraldan fazla kralcılar tarafından, o eserlerin de yakıldığını!..

Yine imparator Ti'nin, Milat'tan önce 212 yılında Konfüçyus'un izini tâkip eden 460 bilim adamını diri-diri toprağa gömdürdüğünü!..

DİKKAT VE ÇALIŞMANIN SEMERESİ

"En büyük başarılar, az da olsa devamlı ve dikkatli çalışmalarla gelir. Bu gayretlerle zirvelere ulaşılır."

Alp dağları'nda dolaşan Leonardo da Vınci'nin rastladığı bir midye fosilini dikkatle inceleyerek Paleontoloji (Fosilbilim, bitki ve hayvan fosillerinin inclenmesi yoluyla, jeolojik geçmişte hâkim olan hayat tarzlarının belirlenmesini mevzu edinen ilim dalı) denilen ilmin temelini attığını...

BİR ÇEYREK AYDIN HASTALIĞI; OSMANLI'YI RED VE İNKÂR!

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz anlatıyor:
"Ankara'da milletlerarası katılımlı, bizdeki yüksek mahkeme başkan ve üyelerinden bazılarının da hazır bulundukları bir ilmî toplantıda, Osmanlı Devleti'nde İdâri yargı (mahkeme)nin olmadığından, idarenin keyfîliğinden, kanun ve kuralsızlıktan dem vuruluyor, üfürülüp savruluyordu.

Konuşmacı, sözlerini bitirince, ben söz isteyip Osmanlı arşivlerinden tek tek belgeler göstererek konuşmacının ne kadar büyük bir yanılgı içerisinde olduğunu ilmî olarak isbat ettim.

Tabii ki belgeler konuşunca çeneler kapanıyor ve gerçekler ortaya çıkıyordu. Salonda çıt yoktu. Bu sessizliği Amerika Birleşik Devletlerinden gelen hukukçu bir bilim adamı olan L. Strouss söz isteyerek bozdu ve dedi ki:

'Ben, önce bu genç bilim adamına teşekkür etmek