İlk Bilim Adamı İbnü'l-Heysem

Merkezi İngiltere’de bulunan “Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı” ile “1001 İcat Grubu”, 2011 yılını İbnü’l-Heysem yılı olarak ilan etti.

İbnü’l-Heysem (ö. 1039-40), tarihi kayıtlara göre 1011 yılında Kahire’de ev hapsine mahkûm edildi. Bu zorunlu ikamet, onun en mühim ve benzersiz ilmî çalışmalarını yapmasına fırsat vermiştir. Öyle ki bu çalışmalar, bilim tarihinde en önemli dönüm noktası olarak kabul edilir.

Bilim tarihi çalışmalarının kurucusu ve 20. yüzyılın önde gelen bilim tarihçilerinden George Sarton, Bilim Tarihi adlı eserinde Heysem için şunları yazar: “…İbnü’l-Heysem, tüm zamanların en büyük Müslüman fizikçisi ve optik dehasıydı. İster İngiliz ister İranlı olsun, bilim insanlarının hepsi bu çeşmeden kana kana içmiştir. Bacon’dan Kepler’e kadar tüm Avrupa düşünce dünyasında muazzam bir etki bırakmıştır…”.

Amerikalı meşhur yazar Bradley Steffens de 2007 yılında onunla ilgili çok iddialı bir kitap yayınlar. Kitabın ismi “Ibn al Haytham - The First Scientist = İbnü’l-Heysem; İlk Bilim Adamı”. (www.ibnalhaytham.net)

Figüre 1. Bradley Steffens'in İbnü'l-Heysem üzerine yazdığı eserin kapağı

Batılı bilim adamları tarafından böylesine tanınan ve bilim tarihinde hakikaten bir dönüm noktası olarak nitelendirilen bu Müslüman bilim adamının değerinin ülkemizde pek bilindiğini –tıpkı birçok benzer bilim adamlarında olduğu gibi- söyleyemeyiz.
Peki, nedir İbnü’l-Heysem’in bu kadar önemli kılan husus? Ne yapmıştır ve niçin “ilk bilim adamı” olma unvanını kazanmıştır?

Batı ilim dünyasında Alhazen, Alhacen veya Alhazeni gibi isimlerle bilinen İbnü’l-Heysem, Avrupalı bilim adamlarından tam iki yüz sene önce, kendi geliştirdiği bilimsel metotlarla, teorilerini deney yaparak doğrulama metodunu ilk defa uygulamıştır. Böylece bilimsel yöntemin kilometre taşlarından birini koymuştur: İnandığını ispatla!

İbnü’l-Heysem’in bilimsel anlayışının özünde doğrudan gözlem fikri yatmaktaydı. Bir şeyin işleyişini anlamak için kendi gözünüzle görmeniz gerekiyordu ve ancak bundan sonra yazabilirdiniz.

Kimdir İbnü’l-Heysem?

Irak’ın Basra şehrinde 965 yılında doğan İbnü’l-Heysem, her sene taşan Nil Nehri’nin etrafa verdiği zararları azaltmanın yollarını arayan Halifenin daveti üzerine Mısır’a gider. Tarihte ilk kez, Eukleides ve Batlamyus’un (Ptolemaios) “matematiksel” yaklaşımı ile doğa filozoflarının ”fiziksel” prensibini birleştiren bilim insanı olacaktı. Ancak Mısır’a gelip Nil nehrini görünce nehrin akışını düzenleyip Halife’nin isteğini yerine getiremeyeceğini anlar. Bunun üzerine ev hapsine mahkûm edilir. Gerçekten de Eski Mısırlıların başaramadığı bu işi onun başarması mümkün değildir. O yüzden İbnü’l-Heysem, canını kurtarıp çalışmalarına devam edebilmek maksadıyla deli numarası yapıp ev hapsine razı olur. Bu hapis sayesinde tüm zamanını penceredeki deliklerden gelen ışık huzmelerini yakından inceleyerek geçirebilmektedir.

İbnü’l-Heysem içinde yaşadığı döneme hâkim olan geleneksel bilgiye karşı geldi. Yeni arayışlara ve deneylere girişti. Gözlem ve deney yapacak bolca vakti olması sayesinde gökkuşakları, hale etkileri, Güneş ve Ayın ufuk çizgisine yaklaştıkça büyümüş görünmeleri gibi doğa olaylarını inceleyerek açıkladı. Güneş ve Ayın ufuk çizgisi yakınında daha büyük görünmesinin sebebinin atmosferin yarattığı etki olduğunu izah etti; büyüklüğün artmasının beynin oynadığı görsel bir oyun olduğunu ilave etti. Güneşin ufuk çizgisinin on dokuz derece aşağısında olduğu durumlarda dahi güneş ışınlarının atmosferde kırılarak dünyaya ulaştığını gösterdi ve buna dayalı olarak atmosferin yüksekliğini on altı kilometre olarak hesapladı.

Kitâbü’l-Menâzır=Optik Kitabı

İbnü’l-Heysem Kitâbü’l-Menâzır=Optik Kitabı adlı eseriyle optik biliminin temelleri atmıştır. Batıda Latince adıyla Magnum Opus = Büyük Eser olarak bilinen kitabında, ışığın doğası, görme fizyolojisi ve mekanizması, gözün yapısı ve anatomisi, yansıma, kırılma ve katoptrik konularını incelemiştir. İbnü’l-Heysem, lensleri incelemiş; düz, küresel, parabolik, silindirik, dışbükey ve içbükey gibi farklı türde aynalarla deneyler yapmıştır. Ona göre, optik ilmi üzerinde çalışmak için, hem fizik hem de matematik alanlarında maharet ve bilgi sahibi olmak icap ediyordu.

Fizik bilimi, İbnü’l-Heysem öncesinde adeta felsefe etkinliği gibi sözlü tartışmalardan müteşekkildi; deneye yer yoktu. Böyle bir devirde, İbnü’l-Heysem’in teorilerini sınamak için deneye dayalı bulgulardan yararlanması, oldukça sıra dışıydı. Bir teorinin kabulü için deneye dayalı bulgularla sınanmasının şart olduğu esasını ilk yerleştiren İbnü’l-Heysem’di ve üstelik Optik Kitabı’yla Batlamyus’un Almagest adlı kitabını eleştiriyordu. İbnü’l-Heysem’in söz konusu kitabı, bin yıl sonra bile, bir araştırmanın gerçeklere dayandırılması ve ön yargılardan etkilenilmemesi başlığı altında öğrencilere okutulmaktadır.

Bilim adamlarını en çok meşgul eden konulardan biri de görmenin nasıl gerçekleştiği olayıydı. Bu konu, görmenin ışınların kırılması sayesinde gerçekleştiğini ortaya koyan İbnü’l-Heysem tarafından kemale erdirildi. George Sarton, optik bilimindeki atılımın, bu konuda bugün bildiğimiz birçok şeyi bilimsel olarak açıklayan İbnü’l-Heysem’in çalışmaları sayesinde olduğunu belirtir.

Figür 2. 13. yüzyılda yaşayan ve İbnü’l-Heysem’in fikirlerinden yola çıkan Kemaleddin Farisi’ye ait göz anatomisi çizimi. El yazması üzerindeki Arapça yazılarda beynin retina üzerine düşen görüntüyü yorumlamakta oynadığı rolden bahsedilmektedir.

İbnü’l-Heysem optik alanında çığır açmış, felsefi tartışmalara konu olan bir şeyi deneylere dayalı bir bilime dönüştürmüştür. Yunanlıların görmenin gözden çıkan görünmez bir ışık sayesinde olduğu yönündeki fikrini reddederek, görmenin nesnelerden yansıyarak göze giren ışık sayesinde gerçekleştiğini bilimsel olarak açıklayabilmiş ve Yunanlıların teorisini tamamen reddeden ilk bilim insanı olmuştur.

Nitekim Optik Kitabı’nda görme olayını şu şekilde izah eder: “…Işığını başka bir kaynaktan alan [ya da kendisi ışık kaynağı olan] kütlelerden çıkan ışık bütün yönlere doğru yayılır. Bu sebeple, göz görünür bir nesneyle karşı karşıya dururken nesne herhangi bir ışık tarafından aydınlatılıyorsa, ışık bu nesneden yansıyarak göz yüzeyine düşer…”.

İbnü’l-Heysem’in eserlerinin birçoğu, özellikle de hacimli kitabı Optik Kitabı, Ortaçağ bilginlerinden Cremonalı Gerardius tarafından Perspectiva ya da De aspectibus = Görme yetileri üzerine adıyla Latinceye tercüme edildi. Bu, Roger Bacon ve Witelo gibi büyük 13. yüzyıl düşünürlerinin ve hatta Leonardo da Vinci gibi 15. yüzyıl sanatçılarının çalışmalarında hatırı sayılır bir etki doğurmuştur.

İbnü’l-Heysem’in tarihte ilk kez tüm çift mükemmel sayıları (tam bölenlerinin toplamına denk olan sayılar) sınıflandırma girişiminde bulunmasıyla Müslüman matematikçiler, 10. yüzyılda başka bir alanda daha büyük başarı elde etmiş oldular; “2k-1’in asal sayı olduğu durumlarda 2k-1 (2k-1) formunda olan sayılar” biçimindeki sınıflandırma gibi. Heysem aynı zamanda “p asalsa 1+(p-1)! p’ye bölünebilir” şeklindeki Wilson teoremini dile getirdiği bilinen ilk kişidir, ancak bu sonucun nasıl ispatlanacağını bilip bilmediği çok net değildir. Bu teoreme, çalışmalarını 1770’lerde Cambridge’de yapan matematikçi John Wilson tarafından “keşfedilmesi” sebebiyle Wilson teoremi denmektedir; ancak Wilson, bu teoremi ispatlamış mıdır? Yoksa sadece tahmin mi etmiştir? Doğrusu henüz bilinememektedir.

İbnü’l-Heysem’in yazdığı yüze yakın eserden yaklaşık elli beş tanesi günümüze ulaşmıştır ki, hepsi matematik, astronomi ve optik alanlarıyla ilişkilidir.

Optik Kitabı adlı eserin Latince tercümesi yüzyıllar sonra Roger Bacon, Witelo, Leonardo da Vinci, Descartes ve Johan Kepler gibi Batılı bilim insanları üzerinde çok etkili olmuştur.

Bir tarafında delik, diğer tarafında beyaz bir perde bulunan karanlık oda kullanarak teorisini destekleyecek deliller bulmuştur. Delikten giren ışık odanın dışındaki nesnelere ait görüntüyü karşı duvardaki perdeye ters olarak yansıtıyordu. “Kamera” adını verdiği bu düzenek dünyanın ilk karanlık odasıdır. Böylece İbnü’l-Heysem, gelişmiş kamerayı tasarlayan Leonardo da Vinci’den çok daha önce karanlık odayı keşfetmiştir.

Karanlık bir odada (Arapça “kamara”) bulunurken panjurdaki küçük bir delikten içeri süzülen ışığı gözlemleyen İbnü’l-Heysem, ışığın karşı duvarda baş aşağı bir görüntü oluşturduğunu keşfetmiştir. Bu basit lenssiz kamera geliştirilerek bugün bildiğimiz kamera ve fotoğraf makineleri elde edilmiştir.

Bacon, Opus Mains adlı eserinin neredeyse her adımında İbnü’l-Heysem’den alıntı yapar ya da ona atıfta bulunur. Bu eserin IV. bölümü de görme iletim teorisiyle ilişkili alanlar başta olmak üzere neredeyse tamamen İbnü’l-Heysem’in bulgularına dayanır. Bilimsel ve deneysel yöntemi İbnü’l-Heysem geliştirmiş, diğerleri gibi Bacon da bu yöntemden istifade etmiştir.

Kepler’in eser ve buluşlarında da kendisinden altı yüz yıl önce optik alanında çığır açan İbnü’l-Heysem’in etkisi açık şekilde hissedilmektedir.

Hem Kepler hem de Descartes İbnü’l-Heysem’in ışığın yansıması konusundaki araştırmalarından faydalanmışlardır. Kepler İbnü’l-Heysem’in çalışmalarından yola çıkarak Rönesans devrinin önde gelen optik bilimcilerinden biri oldu.

İbnü’l-Heysem, cebri geometriye ilk defa uygulayan ve matematiğin bir dalı olarak analitik geometriyi kuran bilim adamıdır.

Rönesans’ın ortaya çıkmasında çok büyük bir etkisi olan İbnü’l-Heysem’in üzerine söylenecek çok söz var. Ancak burada hepsine yer vermek elbette mümkün değildir. Ümit ediyorum, 2011 yılı bu alanda verimli çalışmaların ve yayınların arttığı bir zaman dilimi olur.

Salim Aydüz


Konular